25 Kasım 2011 Cuma
24 Kasım 2011 Perşembe
Hep Aynı B.k, Aynı Aynı...
Dönüp dolaşıp hep aynı b.ku yememden siz perişan oldunuz; ben hala akıllanamadım !!! Bu hava değişimleri bana hiç yaramadı perişanlar. Yüzüm domates, bağırsaklarım rijit, midemde asit... Yetmedi rüyamda aşık oldum; rüyada bile hüsran oldum. Sabah işe geç kaldım, rüyaya dönüp aşkımı görme çabalarım yüzünden ama bana mısın demedi. Beynim uyanık sokağa fırladım, iş kimliğimi kaybettim, içim kaskatı, yüzüm domates, aklımda binbir endişe...
Escandalo!
Beyoğlu'na yeni bir diskotek açılıyomuş.
İsmi Skandal! mış.
Kuku'nun kalabalığından, Bidi Büzükhol'ün kabalığından kurtulacak mıyız?
İsminin hakkını verecek mi?
Ya biz isminin hakkını verecek miyiz?
Açılış partisi de bu geceymiş.
Tüm perişanlar, skandala susayanlar, skandal çıkarmadan duramayanlar, her birimiz davetliymişiz.
Gidecek miyiz?
23 Kasım 2011 Çarşamba
22 Kasım 2011 Salı
Dehzilerde Geçen Bir Geceden
yine yeni bir falla karşınızdayım
19 Kasım 2011 Cumartesi
rezil perişan
çocuklar, büyük düştüm
17 Kasım 2011 Perşembe
Perisan Kuku
Ay dizinin ilk bölümünden itibaren Jessica Lange'in kukusundan çıkan herkes bin perişan. Böyle kuku google bile kitler arkadaş !!!
Beykın'a!
uzaklarda da aradım, yakınlarda da. olmadı. içimde mi, dışımda mı bilemedim. etrafından dolaşıyorum şimdi. uzun yol değil ama yolcuyum, beton şehire gitmek istiyorum. ha, bi de çok sinirliyim. uzundur uğraştığım bir yazı var, bir de üçün-beşin hesabı. yazdığım yazı kahverengi çoraplar ve kahverengi ördekler üzerine. sanırım o konuda yazmamalıydım. insan hayaliyle gerçeğini birbirine geçirdiğinde ya çok mutlu oluyor, ya çok üzülüyor. hayattan çıkardığım bu. ah o ördekler, peşpeşe yürüyen ördekler. havada uçuşan tüyler.
bugün gün boyu ikinci ördek olmayı düşledim, çünkü öndeki ördek rolünü bir şekilde benimsemiştim. kolaydı, zordu oraya girmeyeceğim. bazen göbeğiniz torsonuzu geçiyor, o sizi öndeki ördek yani ta kendisi kılıyor. sonra bu biraz coğrafya bilgisiyle de alakalı. kimisinin atletik bacakları, kimisinin geniş omuzları oluyor. kimisi akıllı, kimisi de güzel oluyor. inceleri sevenler çok aralarında. bir de terbiyeli bu modeller. sakin mizaçlılar, içlerinde canavar saklıyorlar. çok tatlı! evet. devam edelim mi? ortadakilerden bahsetmeden en arkada kalan da var, çirkin olan. o sanırım yeni terminolojide kuir oluyor. böyle makyaj yapıp sakalla sokağa atıyor kendini. marjinal falan. kokuyor. az yıkanıyor. ataerkiden dem vuruyor, sağ meme ucuna halka taktırıyor, ankara’da festival yapıyor. vegan oluyor, süt ürünlerini tercih etmiyor.
bu çeşit çeşit ördekleri düşünürken sabah erken saatte almanya'dan paket içinde ve püre görünümünde ördek eti geldi, paketi de çoktan açıktı. basıncı, uçak yolculuğunu, atlantik’teki küçük bir fransız adasından istanbul’a gelişini ayrıca tek tek değerlendirdim. üstüme tanımam, hayali bir merdiven düşlüyorsam 360’a uzanan sıfırıncı basamaktan tırmanışa başlarım. bu karakter kusuruma fazla uğramadan, kızımızın buzdolabında o evde yokken bozulmasın diye püreyi çantasına atıp bize getirmesinde takıldım biraz. iyi niyettendi, koymuş kız; alman dostum bu! evet. beraber berlin’de et yiyenlerin lokantalarını da gezdik. bizi nazan adlı alman-türk arkadaş özenle seçtiği berlin kebapçılarından birine götürdü. ben etraftaki plastik palmiyeleri izlerken o çok lezzetli diye satmaya kalktı canım kaburgaları düpedüz. aynı bugünkü gibi. tezgahın yanı başında; ben, evdeki tinerci, alman kız, püre haldeki ördek ve beykın. reklamına aldanan evdeki tinerciyle ekmeğin üstüne sürüp yediler peşisıra püre ördeği. gözlerine bakıp neyi yediklerini idrak etmeye gayret ettim, sonuçta doğuştan değil, yeni yeni et yemezdim. evdeki tinerci, kıza sordu: 'niye bu böyle', dedi. kız da ona 'bu özel, ete pek benzemez', dedi. şoven şişko seni. etçi seni, grr. çantasından çıkan beykınları da bir bir serdi sonra. aklıma efervesan'ın bayram beşlisi geldi. kusura bakmayın bu sitede et resimleri konusunda da ciddi önlemler almamız icap edebilir. yakında belirtirim, biraz faşistim. bir de yeniyim. terbiyeli olmaya gayret ettim. o magnum kılıklı biftek aklımdan çıkmıyor. kokusu burnuma çalınıyor.
halbuki yedikleri benimkiydi. siyah kaşına, kırçıl tüylerine bakacak halleri yoktu. el örmesiydi üstü başı, çorapları makine işiydi ama deseni pek güzeldi namussuzun. biliyorum, kafa da böyle yeniyor. bir gece vakti uykulukçu görmek gibi haliç kenarında, ense etine aşermek gibi. bunlar da arkadaşlarım, enseciler. üçüncü sıra ördekler. biliyorum kafalar da böyle sıyrılıyor.
evdeki tinerci şimdi uyuyor. alman kız da. bu akşam bize yemek yaptı alman kız. benim de uyumam an meselesi. post-salça geçiriyoruz ailece, ama kız o yediğimize bizim gibi 'salça' değil, lazanya diye seslendi. ‘size lazanya pişirmek ben’, dedi. ben dedim ‘sebzeli mi’, kız dedi ‘ama lazanya sebzeli olmaz ki’! ben dedim kıyma sokma mutfağıma, biz sevmeyiz. kız sırayla, sonra inatla püskürttü bizi. robota kıymayı koydu. verdi elektriği, bastı butona, soktu kaşıklarımı; yarım tepsi salçalı, yarım tepsi kıymalı yaptı. yanına da bir arkadaşın restoranda pahalıya sattığı şarabı dayadı. midem yanıyor. yarın hep beraber beton şehire gideceğiz.
şu an alman kızın yanından sesleniyorum. kendisi horluyor. uzun zamandır evin her yerinde kadınlar horluyor. kafamı takıyorum çünkü kahverengi ördek de geçen horluyordu. o kız değildi, omuzları genişti, uyurken ayaklarını da oynatıyordu. sabah ışığı girmişti içeri. sırtım ona dönük pencereden dışarı bakıyordum. kapının kenarında asılı olan mandal torbasına dalmıştım. yakında kırmızı mandallarımdan da bahsedeceğim.
sonuç olarak pragmatizmin yaratıcısı diye atıfta bulunulan ünlü düşünür sör Francis Bacon'a sevgilerimi sunuyorum. ben de tüme varıyorum hocam. işte, anca çorapları sindirdim, ilerde el yazıları var, sonra kahverengiler var. makarnalı salça, püre ördek bu gece vardılar. şimdi el örmeleri var. bir de adını bilmediğim bir koku var, dolanıyor odamın tepesinde. bu nasıl şeydir bilemedim. şişesi olsa yatağıma kırıp bir kaç gün çıkmam diye içlendim.
affediniz, perişanım.
kamping
16 Kasım 2011 Çarşamba
15 Kasım 2011 Salı
Doğrucu Davut
İlk aşkım, kocam.
Kalp kırıklığım, acım.
Şu an burada çok kolay görünüyor.
Sen, yalancı ve aldatıcı değilsin.
Ben dırdırcı ve şirret değilim.
Yaşlı ya da genç değiliz.
Acı ya da illüzyon yok.
Korkuya da ihtiyaç yok, umuda da.
Bu kusursuz yeryüzünde sürüklenen
ruhlarız sadece.
Hüzünlü öykülerimizden kurtulabiliriz.
Dün geceki rüyanın aklından uçup
gitmesi gibi akıp gidebilirler.
Suyun altındaki gölgeler gibi.
Geriye saf bir hayat kalır.
...
Hayat hikayenizden kaçmaya çalışabilirsiniz.
Ama bunu yapamazsınız.
Olanlar olmuştur.
Bebeğin ölümü, köpeğin ölümü.
Kalbinin kırılması.
Seni gençliğinden beri tanıyorum.
Kalbinin kırıldığını da biliyorum.
İkimiz yaşlandığımızda da seni tanıyacağım.
Belki de farkına varacağım.
Umarım öyle olur.
Seni şu anda tanıyorum.
Hikayeni biliyorum.
Benimki de en başında seçtiğim gibi değildi.
Ama kabul ediyorum.
Çünkü o benim hikayem.
Sadece bana ait...
...ve henüz bitmedi.
Hala zamanım var.
13 Kasım 2011 Pazar
smirnOFF
11 Kasım 2011 Cuma
yandım ki ne yandım
10 Kasım 2011 Perşembe
dark knight's kiss
yeni çekilen dark knight filminin düşmanları batman ile bane öpüşüp barışıyor mu? robin'den sonra batman'in kalbini çalan bu yeni isim kim? new york çekimlerine damgasını vuran bu ateşli öpücük az sonraaa...
9 Kasım 2011 Çarşamba
yılın televizyonculuk olayı
8 Kasım 2011 Salı
tomboy
7 Kasım 2011 Pazartesi
et dosyasını açıyorum
ama sacrifice edersin....
sonra da...
decisions.
6 Kasım 2011 Pazar
4 Kasım 2011 Cuma
1 Kasım 2011 Salı
yepyeni bi sapığımız oldu!
söylemesi ayıp, sabah manitayı uğurlarken, pencereden bakiyim dedim. bir de karşı kaldırımımızda ne göreyim... çarşaf gibi bir yazı! hem de ne anlama geldiği belli değil. ama isimli misimli, rezil bi şey... "geçen yaz ne yaptığını biliyorum" gibi de değil... anlamadım perişanlarım... sanırım yeni bi sapığımız oldu... tuz ruhu mu döksem yazının üstüne?