24 Kasım 2011 Perşembe

Hep Aynı B.k, Aynı Aynı...


Dönüp dolaşıp hep aynı b.ku yememden siz perişan oldunuz; ben hala akıllanamadım !!! Bu hava değişimleri bana hiç yaramadı perişanlar. Yüzüm domates, bağırsaklarım rijit, midemde asit... Yetmedi rüyamda aşık oldum; rüyada bile hüsran oldum. Sabah işe geç kaldım, rüyaya dönüp aşkımı görme çabalarım yüzünden ama bana mısın demedi. Beynim uyanık sokağa fırladım, iş kimliğimi kaybettim, içim kaskatı, yüzüm domates, aklımda binbir endişe...

Escandalo!



Beyoğlu'na yeni bir diskotek açılıyomuş.
İsmi Skandal! mış.
Kuku'nun kalabalığından, Bidi Büzükhol'ün kabalığından kurtulacak mıyız?
İsminin hakkını verecek mi?
Ya biz isminin hakkını verecek miyiz?
Açılış partisi de bu geceymiş.
Tüm perişanlar, skandala susayanlar, skandal çıkarmadan duramayanlar, her birimiz davetliymişiz.
Gidecek miyiz?

give me a minute!






23 Kasım 2011 Çarşamba

22 Kasım 2011 Salı

Dehzilerde Geçen Bir Geceden




Ben bir kadın gördüm dün gece
yüzü suya değiyordu
suya dalıp dalıp durdukça yüzü
boğuluyordu kendi nefesinde
acaba yanıyor muydu
yanıyordu sanki
boğularak sönüyordu.

Yorgun bir köşede, dalgın kadın
çalmayan bir şarkı
sessiz sessiz mırıldanırken
acaba duyuyor muydu
kendi sesini
dinlemiyordu sanki
susarak söylüyordu 

Solgun kadın
sorsam sana
boğulduğun sularda yüzen erkekler
o karanlık erkekler mi çaldı yüzünün ışığını
siyah bir müziğin çürüyen ritminde
dans ede ede
sönmüşsün sanki
kendini tütüyorsun.

yine yeni bir falla karşınızdayım

serbest çağrışımla kendi beynimin içinden baktığım gerzek fala devam. aralık 27den sonra frijit olucam gençler. bu kadar iyiden hayır gelmiceği belliydi. beyin göçüne hayır ya hayır (ama 10 gün uzattı allahsız gidişini, keyfim yerinde)

19 Kasım 2011 Cumartesi

rezil perişan

gecelerin yargıcı'nın açılı köşeli düştüğü gece ben de en az  fotoğraftaki gerizekalılıkla minimüzikhol'de tanıdığım ve az biraz karizma yaptığım bir adama gerizekalılarca el salladım. "bu sosisimsi ne ayak?" dercesine bakakaldı eminim. erken gittiği ve sohbetime maruz kalmadığı için minnettarım, zira yüzyüze bakılacak mecbur.

çocuklar, büyük düştüm

dün gece kemancı açılışının gerizekalısı bir anda ben oldum perişanlar. allah birmiş gerçekten. genelde ben bu tür gerizekalılara gülen olurdum, babylon dergiye sahnede düşenleri de yazmayı bilmişidim ama bu kez elimde şişe becks'le snickers reklamındaki, kucağına bilgisayar atılmış muazzez abacı gibi geriye uçma yoluyla yere düşen ben oldum. etrafımdaki insanlar dağıldı, dizlerim burnuma değdi, öyle bi düştüm... cenabı hak kimseyi düşürmesin perişler. ay valla hala baldırlarım ağrıyo...

17 Kasım 2011 Perşembe

Perisan Kuku


Ay dizinin ilk bölümünden itibaren Jessica Lange'in kukusundan çıkan herkes bin perişan. Böyle kuku google bile kitler arkadaş !!!

Beykın'a!


uzaklarda da aradım, yakınlarda da. olmadı. içimde mi, dışımda mı bilemedim. etrafından dolaşıyorum şimdi. uzun yol değil ama yolcuyum, beton şehire gitmek istiyorum. ha, bi de çok sinirliyim. uzundur uğraştığım bir yazı var, bir de üçün-beşin hesabı. yazdığım yazı kahverengi çoraplar ve kahverengi ördekler üzerine. sanırım o konuda yazmamalıydım. insan hayaliyle gerçeğini birbirine geçirdiğinde ya çok mutlu oluyor, ya çok üzülüyor. hayattan çıkardığım bu. ah o ördekler, peşpeşe yürüyen ördekler. havada uçuşan tüyler.


bugün gün boyu ikinci ördek olmayı düşledim, çünkü öndeki ördek rolünü bir şekilde benimsemiştim. kolaydı, zordu oraya girmeyeceğim. bazen göbeğiniz torsonuzu geçiyor, o sizi öndeki ördek yani ta kendisi kılıyor. sonra bu biraz coğrafya bilgisiyle de alakalı. kimisinin atletik bacakları, kimisinin geniş omuzları oluyor. kimisi akıllı, kimisi de güzel oluyor. inceleri sevenler çok aralarında. bir de terbiyeli bu modeller. sakin mizaçlılar, içlerinde canavar saklıyorlar. çok tatlı! evet. devam edelim mi? ortadakilerden bahsetmeden en arkada kalan da var, çirkin olan. o sanırım yeni terminolojide kuir oluyor. böyle makyaj yapıp sakalla sokağa atıyor kendini. marjinal falan. kokuyor. az yıkanıyor. ataerkiden dem vuruyor, sağ meme ucuna halka taktırıyor, ankara’da festival yapıyor. vegan oluyor, süt ürünlerini tercih etmiyor.


bu çeşit çeşit ördekleri düşünürken sabah erken saatte almanya'dan paket içinde ve püre görünümünde ördek eti geldi, paketi de çoktan açıktı. basıncı, uçak yolculuğunu, atlantik’teki küçük bir fransız adasından istanbul’a gelişini ayrıca tek tek değerlendirdim. üstüme tanımam, hayali bir merdiven düşlüyorsam 360’a uzanan sıfırıncı basamaktan tırmanışa başlarım. bu karakter kusuruma fazla uğramadan, kızımızın buzdolabında o evde yokken bozulmasın diye püreyi çantasına atıp bize getirmesinde takıldım biraz. iyi niyettendi, koymuş kız; alman dostum bu! evet. beraber berlin’de et yiyenlerin lokantalarını da gezdik. bizi nazan adlı alman-türk arkadaş özenle seçtiği berlin kebapçılarından birine götürdü. ben etraftaki plastik palmiyeleri izlerken o çok lezzetli diye satmaya kalktı canım kaburgaları düpedüz. aynı bugünkü gibi. tezgahın yanı başında; ben, evdeki tinerci, alman kız, püre haldeki ördek ve beykın. reklamına aldanan evdeki tinerciyle ekmeğin üstüne sürüp yediler peşisıra püre ördeği. gözlerine bakıp neyi yediklerini idrak etmeye gayret ettim, sonuçta doğuştan değil, yeni yeni et yemezdim. evdeki tinerci, kıza sordu: 'niye bu böyle', dedi. kız da ona 'bu özel, ete pek benzemez', dedi. şoven şişko seni. etçi seni, grr. çantasından çıkan beykınları da bir bir serdi sonra. aklıma efervesan'ın bayram beşlisi geldi. kusura bakmayın bu sitede et resimleri konusunda da ciddi önlemler almamız icap edebilir. yakında belirtirim, biraz faşistim. bir de yeniyim. terbiyeli olmaya gayret ettim. o magnum kılıklı biftek aklımdan çıkmıyor. kokusu burnuma çalınıyor.


halbuki yedikleri benimkiydi. siyah kaşına, kırçıl tüylerine bakacak halleri yoktu. el örmesiydi üstü başı, çorapları makine işiydi ama deseni pek güzeldi namussuzun. biliyorum, kafa da böyle yeniyor. bir gece vakti uykulukçu görmek gibi haliç kenarında, ense etine aşermek gibi. bunlar da arkadaşlarım, enseciler. üçüncü sıra ördekler. biliyorum kafalar da böyle sıyrılıyor.



evdeki tinerci şimdi uyuyor. alman kız da. bu akşam bize yemek yaptı alman kız. benim de uyumam an meselesi. post-salça geçiriyoruz ailece, ama kız o yediğimize bizim gibi 'salça' değil, lazanya diye seslendi. ‘size lazanya pişirmek ben’, dedi. ben dedim ‘sebzeli mi’, kız dedi ‘ama lazanya sebzeli olmaz ki’! ben dedim kıyma sokma mutfağıma, biz sevmeyiz. kız sırayla, sonra inatla püskürttü bizi. robota kıymayı koydu. verdi elektriği, bastı butona, soktu kaşıklarımı; yarım tepsi salçalı, yarım tepsi kıymalı yaptı. yanına da bir arkadaşın restoranda pahalıya sattığı şarabı dayadı. midem yanıyor. yarın hep beraber beton şehire gideceğiz.



şu an alman kızın yanından sesleniyorum. kendisi horluyor. uzun zamandır evin her yerinde kadınlar horluyor. kafamı takıyorum çünkü kahverengi ördek de geçen horluyordu. o kız değildi, omuzları genişti, uyurken ayaklarını da oynatıyordu. sabah ışığı girmişti içeri. sırtım ona dönük pencereden dışarı bakıyordum. kapının kenarında asılı olan mandal torbasına dalmıştım. yakında kırmızı mandallarımdan da bahsedeceğim.


sonuç olarak pragmatizmin yaratıcısı diye atıfta bulunulan ünlü düşünür sör Francis Bacon'a sevgilerimi sunuyorum. ben de tüme varıyorum hocam. işte, anca çorapları sindirdim, ilerde el yazıları var, sonra kahverengiler var. makarnalı salça, püre ördek bu gece vardılar. şimdi el örmeleri var. bir de adını bilmediğim bir koku var, dolanıyor odamın tepesinde. bu nasıl şeydir bilemedim. şişesi olsa yatağıma kırıp bir kaç gün çıkmam diye içlendim.


affediniz, perişanım.



kamping

merhaba gençler bugün kadıköye dönüyorum sonunda. kampingim harika geçmekle beraber, ateş bacadan taştı. ben böyle kamping görmedim. duygular seller sular, taştı sular fenalar. son 20 gün filan işte :( ve ben birazcık (!) aşık olmuş olabilirim (bok yiyim emi)

i miss princcee







http://www.youtube.com/watch?v=9VzXO9GQZBc&feature=related

15 Kasım 2011 Salı

Doğrucu Davut






















İlk aşkım, kocam.
Kalp kırıklığım, acım.
Şu an burada çok kolay görünüyor.
Sen, yalancı ve aldatıcı değilsin.
Ben dırdırcı ve şirret değilim.
Yaşlı ya da genç değiliz.
Acı ya da illüzyon yok.
Korkuya da ihtiyaç yok, umuda da.
Bu kusursuz yeryüzünde sürüklenen
ruhlarız sadece.
Hüzünlü öykülerimizden kurtulabiliriz.
Dün geceki rüyanın aklından uçup
gitmesi gibi akıp gidebilirler.
Suyun altındaki gölgeler gibi.
Geriye saf bir hayat kalır.

...

Hayat hikayenizden kaçmaya çalışabilirsiniz.
Ama bunu yapamazsınız.
Olanlar olmuştur.
Bebeğin ölümü, köpeğin ölümü.
Kalbinin kırılması.
Seni gençliğinden beri tanıyorum.
Kalbinin kırıldığını da biliyorum.
İkimiz yaşlandığımızda da seni tanıyacağım.
Belki de farkına varacağım.
Umarım öyle olur.
Seni şu anda tanıyorum.
Hikayeni biliyorum.
Benimki de en başında seçtiğim gibi değildi.
Ama kabul ediyorum.
Çünkü o benim hikayem.
Sadece bana ait...
...ve henüz bitmedi.
Hala zamanım var.

A Comma Separates Life From Life Everlasting

A History of Perisan






















Guns aren't lawful
Nooses give
Gas smells awful
You might as well live

13 Kasım 2011 Pazar

smirnOFF







dün geceden sonra yardıma ihtiyacım olduğunu kabul ettim perişanlarım. gotham cemiyet hayatına maskara olduğum geceden aklımda kalan tek görüntü boğaz köprüsünde gözümü açıp taksinin camından kusmamdır.

11 Kasım 2011 Cuma

ben de hayaletlerimle yüzleşmek istiyorum


yandım ki ne yandım

ben şu an gtalkdan kendi falıma bakıyorum da dostlar, 3 vakte kadar öyle bir aşk acısı çekeceğim ki...of öyle böyle değil. bir kaçınız da daha önce ne çeşitlerde çektiğimi biliyor. getirin campionlarımı böğrümde oynatın o dvdleri saniye saniye gelişiyor gelişmeler. kader senin allah belanı versin ne biçim insanmışsın !!11!!1 yaktın bu kulunu.göçmeyin. beyinler. göçe son göçe hayır. imdat. çok az zaman kaldı.

seninki benden kara


10 Kasım 2011 Perşembe

dark knight's kiss















yeni çekilen dark knight filminin düşmanları batman ile bane öpüşüp barışıyor mu? robin'den sonra batman'in kalbini çalan bu yeni isim kim? new york çekimlerine damgasını vuran bu ateşli öpücük az sonraaa...

9 Kasım 2011 Çarşamba

yılın televizyonculuk olayı













perişanlar, laura dern'ün "i will destroy youuu!" diyerek asansörü yırttığı yeni hbo dizisi "enlightened"ın açılış sahnesi her şey! bu kadının arkasındayız... arkasına geçmek istediğimiz isimlerden luke wilson da kadroda. bu fırsat kaçmaz...

8 Kasım 2011 Salı

tomboy

ben 5 yaşındayım, erkek kardeşim 3. annem saçımı berber arif abiye kestiriyor henüz, kendisi aynı zamanda bizim orda bi restoranın akşamları garsonu. ona gizlice rakı götürüyorum ben babamdan hediye, adam alkolik ve ilk defa "kadın" saçı kesen bir berberle ise ortaokulda tanışıcam.. annemin eğitim verme içgüdüleri uyanmış çekmiş ikimizi yanyana indiriyor donları, kıkırdaşıyoruz deli gibi. "bakın bu pipi ve de vajina, bunlar aynı şeyler değil" sonrada bu iki organla yapılabilecekler ve yapılamayacaklar listesi.. heheheh hiç unutmuyorum o yaz gününü. sonra ne boka yaradıını yeni öğrendiğimiz uzuvlarımızı da alıp koşarak plaja iniyoruz. her şeye aymışız, çok yakın zaman içinde yeni favori oyunumuz mahalledekilerle birbirimizin donlarını indirmek olacak. içlerinden bikaçı şu an çocuk sahibi. life goes on, get over it. annemin büyük aydınlatıcı kişiliği sayesinde yolumuzu kaybetmiyoruz hiç. :P gizli hazine kutularında minik pipişllahlarımız yok filan... tomboy ne güzel filmsin sen.michael canım benim .

7 Kasım 2011 Pazartesi

et dosyasını açıyorum

et yersin biber sevmezsin...

et yersin ve size'ı da önemlidir....



 ama sacrifice edersin....



sacrifice....

 
here comes the juicy part...



sonra da...

decisions.

Kerouac'ın Amerika'sını senin kalorisi hesaplanmış yemeklerinle yaşayamam. Lakin bu senin güzel olduğun gerçeğini değiştiremez.

1 Kasım 2011 Salı

arak




new girl'ün araklığıyla ilgili bir kuşku hep vardı içimde.
aha da buldum resiller!

yepyeni bi sapığımız oldu!














söylemesi ayıp, sabah manitayı uğurlarken, pencereden bakiyim dedim. bir de karşı kaldırımımızda ne göreyim... çarşaf gibi bir yazı! hem de ne anlama geldiği belli değil. ama isimli misimli, rezil bi şey... "geçen yaz ne yaptığını biliyorum" gibi de değil... anlamadım perişanlarım... sanırım yeni bi sapığımız oldu... tuz ruhu mu döksem yazının üstüne?