30 Aralık 2011 Cuma

2012'den Ne İstiyorum?

Şan Şöhret.



boys boys boys



liste uzun



bu sene de ölmedik

bu yılı da olanca parlaklığımız ve perişanlığımızla kapatıyoruz sevgili gotham. güzel bi program oldu. teşekkürler.

27 Aralık 2011 Salı


long distance my ass

ilşki mi sevgi mi saygı mı ne bu bu bu bu? ayrıca dün üzüntü eşiğini aştığım için artık üzülemicem de. eee ne anladım lan ben bu iştenn? ps. kalbime bulaşanın çocuğunu keserim (and the message goooeees toooo....) neyse pek bi karışık duygular içinde döndüm ben gençler.

24 Aralık 2011 Cumartesi

12 Aralık 2011 Pazartesi

ay hafta daha burda başlamamış!


iyi haftalar olsun...

7 Aralık 2011 Çarşamba

İtirazım Var


Şu kadını izletmediniz bana ya hepinize itirazım var perişanlar.

E5

gençler para yok ve çok yakın zamanda londraya gitmem lazım? sıçışlar holding.

platonik aşkın muhteşem dönüşü




mülayimce hayatıma, ne alakasız bir zamanda
bir platonik peydah oldu.
allah sahibine bağışlasın, bana resimleri yetiyor...
yabancı menşeili bu dilrubanın kolunda köpekbalığı ısırığı mı ararsın,
annesi porno yıldızı mı değilmiş, neler neler...
hem dinliyor hem seviyorum.

6 Aralık 2011 Salı

O Şimdi Bedelli Asker Canı Acemilik İster

Askere gitmiyorum. Zaten gitmek de istemiyorum. Ben orduyu ne yapayım? Ordu beni ne yapsın?  Güzel oldu yani bu bedelli işi. 













Ama öyle böyle pahalı değil bir yandan da... Veren de perişan veremeyen de....


Yapcak bişi yok, elim kanaya kanaya da olsa vericez bedelini... ama bir yandan da.... şöyle 20 gün gitseydim de diyorum. Kilo verirdim. Fotoğraf çektirirdim. 3-5 kırıştırırdım bile belki.... hayatımın en pahalı tatili olurdu. 




Hem bu bedelli askerlik taburları pek glam olmuyor mu?

İsterdim ben de bir dizi yıldızıyla bir pop starla yanyana şınav çekeyim. Çok gördüler o bir ayı. 
  
Neyse ki Kuzey kılpayı kaçırıyormuş. 



sevgili okok'a hoşgeldin şarkısı.

4 Aralık 2011 Pazar

"bırak beni, babamı anlamam lazım..."

acının sınıfı yok


Bütün Füsun Önallarımı üst üste koyuyorum:

aslında hüzündü hepsinin yaşadığı

hayatı denedim
başkaları da hayatı deniyor

herkese özgürlük anne, ama bana da...


Başlıklar ve alıntılardan oluşan hayatımın lahmacundan uzak, limonlu parfeye yakın tarafında yaşadıklarım ancak f.ö. kitaplarındaki -inkılap kitabevi- iri ve kalın puntolar kadar ilgi çekicidir diye düşünmekteyim. Evet, bazen sadece puntolar iri ve kalın.

f.ö. kitaplarından oluşan tepeciğimin üstüne oturup kutular içine kaldırdığım tüm fotoğrafları ve mektupları ("kağıt olsun, pul olsun, damga olsun, üstünde adım yazsın, posta kutusundan çıksın" düşüncelerine gark olduğum günlerden kalan) olur da duygulanırım diye tekrar elden geçiriyorum. Deprem, elektrik kesintisi gibi alaturkalıklarla bölünmeyeceğimden emin, gözyaşlarımı yakın ve sıkıntılı ve bir o kadar iç sızlatıcı günlerimi düşünerek cömertçe akıtıyorum. Tanrım ben ve anılarım ne kadar çaresiziz! Sıklıkla parfeyiz, göz yaşartacak kadar limonuz.

Manzarasız da olsa odamın penceresini gözüme kestirip, kendime bir kadeh Bourbon Viski dolduruyorum. Bileğimi hafifçe çevirdikçe bardağa çarpan buzun sesi, sisli gözlerim ve pencerem ve f.ö. kitaplarım ve mektuplarım ve fotoğraflarımla ben hangi filmden ya da romandan fırlamış gibiyim bilemiyorum. Zaten ben hiçbir zaman hiçbir şeyi bilemedim!

Kaloriferin ısısı ve içkinin verdiği sıcaklıkla alev alev yanan yanaklarım, ellerim ve tüm vücudum sanki acının ta kendisi gibiyken birden aklıma başka acılar, başka kederler geliyor. Dakikalardır baktığım pencerenin dışında, orada, aşağıda, soğuğa rağmen sürüp giden hayatları ve o hayatların kahramanlarını hayal ediyorum. Üşüyenleri ve terk edilenleri ve ağlayanları ve... Kendi acılarıma gömülüp, kendimden başka her şeye bunca duyarsız olmama öfkeleniyorum. Öfke bazen iyidir! Bir yerde okumuştum.

Acı ve öfke yorgunluğu hiçbir şeye benzemez. Bu gece, bu anılar, bu f.ö. kitapları, yemek sonrası espresso üstüne içmeye başladığım viskiler, hortlayan mektuplar ve fotoğraflar...tüm bunlar beni harap, perişan etti tam anlamıyla. Tanrım, hayatın pul bibere uzak, hardala yakın bu tarafında bizlerin yardımcısı ol!

Tanrım, affet ucuz ironiyi!

Béni Soit Le Seigneur!

24 Kasım 2011 Perşembe

Hep Aynı B.k, Aynı Aynı...


Dönüp dolaşıp hep aynı b.ku yememden siz perişan oldunuz; ben hala akıllanamadım !!! Bu hava değişimleri bana hiç yaramadı perişanlar. Yüzüm domates, bağırsaklarım rijit, midemde asit... Yetmedi rüyamda aşık oldum; rüyada bile hüsran oldum. Sabah işe geç kaldım, rüyaya dönüp aşkımı görme çabalarım yüzünden ama bana mısın demedi. Beynim uyanık sokağa fırladım, iş kimliğimi kaybettim, içim kaskatı, yüzüm domates, aklımda binbir endişe...

Escandalo!



Beyoğlu'na yeni bir diskotek açılıyomuş.
İsmi Skandal! mış.
Kuku'nun kalabalığından, Bidi Büzükhol'ün kabalığından kurtulacak mıyız?
İsminin hakkını verecek mi?
Ya biz isminin hakkını verecek miyiz?
Açılış partisi de bu geceymiş.
Tüm perişanlar, skandala susayanlar, skandal çıkarmadan duramayanlar, her birimiz davetliymişiz.
Gidecek miyiz?

give me a minute!






23 Kasım 2011 Çarşamba

22 Kasım 2011 Salı

Dehzilerde Geçen Bir Geceden




Ben bir kadın gördüm dün gece
yüzü suya değiyordu
suya dalıp dalıp durdukça yüzü
boğuluyordu kendi nefesinde
acaba yanıyor muydu
yanıyordu sanki
boğularak sönüyordu.

Yorgun bir köşede, dalgın kadın
çalmayan bir şarkı
sessiz sessiz mırıldanırken
acaba duyuyor muydu
kendi sesini
dinlemiyordu sanki
susarak söylüyordu 

Solgun kadın
sorsam sana
boğulduğun sularda yüzen erkekler
o karanlık erkekler mi çaldı yüzünün ışığını
siyah bir müziğin çürüyen ritminde
dans ede ede
sönmüşsün sanki
kendini tütüyorsun.

yine yeni bir falla karşınızdayım

serbest çağrışımla kendi beynimin içinden baktığım gerzek fala devam. aralık 27den sonra frijit olucam gençler. bu kadar iyiden hayır gelmiceği belliydi. beyin göçüne hayır ya hayır (ama 10 gün uzattı allahsız gidişini, keyfim yerinde)

19 Kasım 2011 Cumartesi

rezil perişan

gecelerin yargıcı'nın açılı köşeli düştüğü gece ben de en az  fotoğraftaki gerizekalılıkla minimüzikhol'de tanıdığım ve az biraz karizma yaptığım bir adama gerizekalılarca el salladım. "bu sosisimsi ne ayak?" dercesine bakakaldı eminim. erken gittiği ve sohbetime maruz kalmadığı için minnettarım, zira yüzyüze bakılacak mecbur.

çocuklar, büyük düştüm

dün gece kemancı açılışının gerizekalısı bir anda ben oldum perişanlar. allah birmiş gerçekten. genelde ben bu tür gerizekalılara gülen olurdum, babylon dergiye sahnede düşenleri de yazmayı bilmişidim ama bu kez elimde şişe becks'le snickers reklamındaki, kucağına bilgisayar atılmış muazzez abacı gibi geriye uçma yoluyla yere düşen ben oldum. etrafımdaki insanlar dağıldı, dizlerim burnuma değdi, öyle bi düştüm... cenabı hak kimseyi düşürmesin perişler. ay valla hala baldırlarım ağrıyo...

17 Kasım 2011 Perşembe

Perisan Kuku


Ay dizinin ilk bölümünden itibaren Jessica Lange'in kukusundan çıkan herkes bin perişan. Böyle kuku google bile kitler arkadaş !!!

Beykın'a!


uzaklarda da aradım, yakınlarda da. olmadı. içimde mi, dışımda mı bilemedim. etrafından dolaşıyorum şimdi. uzun yol değil ama yolcuyum, beton şehire gitmek istiyorum. ha, bi de çok sinirliyim. uzundur uğraştığım bir yazı var, bir de üçün-beşin hesabı. yazdığım yazı kahverengi çoraplar ve kahverengi ördekler üzerine. sanırım o konuda yazmamalıydım. insan hayaliyle gerçeğini birbirine geçirdiğinde ya çok mutlu oluyor, ya çok üzülüyor. hayattan çıkardığım bu. ah o ördekler, peşpeşe yürüyen ördekler. havada uçuşan tüyler.


bugün gün boyu ikinci ördek olmayı düşledim, çünkü öndeki ördek rolünü bir şekilde benimsemiştim. kolaydı, zordu oraya girmeyeceğim. bazen göbeğiniz torsonuzu geçiyor, o sizi öndeki ördek yani ta kendisi kılıyor. sonra bu biraz coğrafya bilgisiyle de alakalı. kimisinin atletik bacakları, kimisinin geniş omuzları oluyor. kimisi akıllı, kimisi de güzel oluyor. inceleri sevenler çok aralarında. bir de terbiyeli bu modeller. sakin mizaçlılar, içlerinde canavar saklıyorlar. çok tatlı! evet. devam edelim mi? ortadakilerden bahsetmeden en arkada kalan da var, çirkin olan. o sanırım yeni terminolojide kuir oluyor. böyle makyaj yapıp sakalla sokağa atıyor kendini. marjinal falan. kokuyor. az yıkanıyor. ataerkiden dem vuruyor, sağ meme ucuna halka taktırıyor, ankara’da festival yapıyor. vegan oluyor, süt ürünlerini tercih etmiyor.


bu çeşit çeşit ördekleri düşünürken sabah erken saatte almanya'dan paket içinde ve püre görünümünde ördek eti geldi, paketi de çoktan açıktı. basıncı, uçak yolculuğunu, atlantik’teki küçük bir fransız adasından istanbul’a gelişini ayrıca tek tek değerlendirdim. üstüme tanımam, hayali bir merdiven düşlüyorsam 360’a uzanan sıfırıncı basamaktan tırmanışa başlarım. bu karakter kusuruma fazla uğramadan, kızımızın buzdolabında o evde yokken bozulmasın diye püreyi çantasına atıp bize getirmesinde takıldım biraz. iyi niyettendi, koymuş kız; alman dostum bu! evet. beraber berlin’de et yiyenlerin lokantalarını da gezdik. bizi nazan adlı alman-türk arkadaş özenle seçtiği berlin kebapçılarından birine götürdü. ben etraftaki plastik palmiyeleri izlerken o çok lezzetli diye satmaya kalktı canım kaburgaları düpedüz. aynı bugünkü gibi. tezgahın yanı başında; ben, evdeki tinerci, alman kız, püre haldeki ördek ve beykın. reklamına aldanan evdeki tinerciyle ekmeğin üstüne sürüp yediler peşisıra püre ördeği. gözlerine bakıp neyi yediklerini idrak etmeye gayret ettim, sonuçta doğuştan değil, yeni yeni et yemezdim. evdeki tinerci, kıza sordu: 'niye bu böyle', dedi. kız da ona 'bu özel, ete pek benzemez', dedi. şoven şişko seni. etçi seni, grr. çantasından çıkan beykınları da bir bir serdi sonra. aklıma efervesan'ın bayram beşlisi geldi. kusura bakmayın bu sitede et resimleri konusunda da ciddi önlemler almamız icap edebilir. yakında belirtirim, biraz faşistim. bir de yeniyim. terbiyeli olmaya gayret ettim. o magnum kılıklı biftek aklımdan çıkmıyor. kokusu burnuma çalınıyor.


halbuki yedikleri benimkiydi. siyah kaşına, kırçıl tüylerine bakacak halleri yoktu. el örmesiydi üstü başı, çorapları makine işiydi ama deseni pek güzeldi namussuzun. biliyorum, kafa da böyle yeniyor. bir gece vakti uykulukçu görmek gibi haliç kenarında, ense etine aşermek gibi. bunlar da arkadaşlarım, enseciler. üçüncü sıra ördekler. biliyorum kafalar da böyle sıyrılıyor.



evdeki tinerci şimdi uyuyor. alman kız da. bu akşam bize yemek yaptı alman kız. benim de uyumam an meselesi. post-salça geçiriyoruz ailece, ama kız o yediğimize bizim gibi 'salça' değil, lazanya diye seslendi. ‘size lazanya pişirmek ben’, dedi. ben dedim ‘sebzeli mi’, kız dedi ‘ama lazanya sebzeli olmaz ki’! ben dedim kıyma sokma mutfağıma, biz sevmeyiz. kız sırayla, sonra inatla püskürttü bizi. robota kıymayı koydu. verdi elektriği, bastı butona, soktu kaşıklarımı; yarım tepsi salçalı, yarım tepsi kıymalı yaptı. yanına da bir arkadaşın restoranda pahalıya sattığı şarabı dayadı. midem yanıyor. yarın hep beraber beton şehire gideceğiz.



şu an alman kızın yanından sesleniyorum. kendisi horluyor. uzun zamandır evin her yerinde kadınlar horluyor. kafamı takıyorum çünkü kahverengi ördek de geçen horluyordu. o kız değildi, omuzları genişti, uyurken ayaklarını da oynatıyordu. sabah ışığı girmişti içeri. sırtım ona dönük pencereden dışarı bakıyordum. kapının kenarında asılı olan mandal torbasına dalmıştım. yakında kırmızı mandallarımdan da bahsedeceğim.


sonuç olarak pragmatizmin yaratıcısı diye atıfta bulunulan ünlü düşünür sör Francis Bacon'a sevgilerimi sunuyorum. ben de tüme varıyorum hocam. işte, anca çorapları sindirdim, ilerde el yazıları var, sonra kahverengiler var. makarnalı salça, püre ördek bu gece vardılar. şimdi el örmeleri var. bir de adını bilmediğim bir koku var, dolanıyor odamın tepesinde. bu nasıl şeydir bilemedim. şişesi olsa yatağıma kırıp bir kaç gün çıkmam diye içlendim.


affediniz, perişanım.



kamping

merhaba gençler bugün kadıköye dönüyorum sonunda. kampingim harika geçmekle beraber, ateş bacadan taştı. ben böyle kamping görmedim. duygular seller sular, taştı sular fenalar. son 20 gün filan işte :( ve ben birazcık (!) aşık olmuş olabilirim (bok yiyim emi)

i miss princcee







http://www.youtube.com/watch?v=9VzXO9GQZBc&feature=related

15 Kasım 2011 Salı

Doğrucu Davut






















İlk aşkım, kocam.
Kalp kırıklığım, acım.
Şu an burada çok kolay görünüyor.
Sen, yalancı ve aldatıcı değilsin.
Ben dırdırcı ve şirret değilim.
Yaşlı ya da genç değiliz.
Acı ya da illüzyon yok.
Korkuya da ihtiyaç yok, umuda da.
Bu kusursuz yeryüzünde sürüklenen
ruhlarız sadece.
Hüzünlü öykülerimizden kurtulabiliriz.
Dün geceki rüyanın aklından uçup
gitmesi gibi akıp gidebilirler.
Suyun altındaki gölgeler gibi.
Geriye saf bir hayat kalır.

...

Hayat hikayenizden kaçmaya çalışabilirsiniz.
Ama bunu yapamazsınız.
Olanlar olmuştur.
Bebeğin ölümü, köpeğin ölümü.
Kalbinin kırılması.
Seni gençliğinden beri tanıyorum.
Kalbinin kırıldığını da biliyorum.
İkimiz yaşlandığımızda da seni tanıyacağım.
Belki de farkına varacağım.
Umarım öyle olur.
Seni şu anda tanıyorum.
Hikayeni biliyorum.
Benimki de en başında seçtiğim gibi değildi.
Ama kabul ediyorum.
Çünkü o benim hikayem.
Sadece bana ait...
...ve henüz bitmedi.
Hala zamanım var.

A Comma Separates Life From Life Everlasting

A History of Perisan






















Guns aren't lawful
Nooses give
Gas smells awful
You might as well live

13 Kasım 2011 Pazar

smirnOFF







dün geceden sonra yardıma ihtiyacım olduğunu kabul ettim perişanlarım. gotham cemiyet hayatına maskara olduğum geceden aklımda kalan tek görüntü boğaz köprüsünde gözümü açıp taksinin camından kusmamdır.