31 Ocak 2010 Pazar

Extravaganza Eleganzaaaa!!!






























Çok yakında, size yakın bir usb'de.....

ps: RuPaul's Drag Race 2. sezon 9 Şubat'ta başlıyormuş. duyrulur...

Ida Maria
























Kendisi bu buhranlı pazar gününün perişanı. Ben boşa kürek çekiyormuşum bu yazılarımla. Ida, benim düğümlü boğazımdan istediğim gibi çıkmayan tüm cümlelerimi tamamlamış.

Keep Me Warm

Pour myself a cup of coffee full of sober nights,
Cos nicotine and coffee are my friends in this fight

And you, you keep me warm
You, you keep me warm
All your cigarettes and cup of coffee
It keeps me warm

Believe me I can play games cos I know all the rules,
Believe me I can pretend cos I've studied the masks

But I don't wanna play any theatre for you,
I don't wanna stage a single piece for you

Oh, you, you keep me warm
You, you keep me warm
All your cigarettes and cup of coffee
It keeps me warm

No, I don't wanna stage any theatre for you,
I don't wanna play a single piece for you

thomas

















Thomas'ın perişanlar perişanı hikayesi ile başladı dördüncü sezon.
Hayatla bağları zayıf gençlerin acı öyküsü kaldığı yerden sürüyor.
Olmazsa olmaz duygular aşk, öfke, tutku yine bir buket olmuş.
Müzikler yine acıyı katmerleyip, coşkuyu tavan yaptıran cinsten.
Allahsız ekip yine bizi epey hırpalayacak bir sezon hazırlamış belli ki.
Sırada Emily'nin bölümü var ama Thomas'ın sızısı dinmiş değil...

30 Ocak 2010 Cumartesi

Güneş yıldızların en parlağı...














Perişanlarım yukarı bakın. Güneş sizler için hüzmelerini çıkarmış. Artık kurbağa yağmıyor üzerimize. İlaçlar yok artık. Gizlenmiş duygular, göstermelik ilişkiler yok. Bu yeni gün kamaştırmış hepsini. Her hüzme bir hikayeye ışık tutuyor, her hikaye bir hayata...

Penceremden üfleyen rüzgarı yüzümde hissederken sırtımı yatağıma yaslıyorum son bir kez.

Sonra hayata karışıyorum.

Sen, ben, o, hepimiz oradayız, yürüyoruz ağır adımlarla...

29 Ocak 2010 Cuma

çirkinliğe övgü



önce donatelle versace sanıldı kendisi ama meğer diğilmiş bi italyan zengin kadınıymış.
hopeless.

yok artık lebron james

bütünleme perişanlığı
















sıfır uykuyla sınava gir, hem de o sınav bütünleme olsun, hem de o bütünleme, bundan sonraki eğitim hayatın için bir tehdit niteliği oluştursun, sen bütün gece sarhoşluğunu geçirip, eline yüzüne su çarpıp, kahveler içip, minoset plus'lar alıp, haldur huldur ansiklopedi gibi kitaba dalıp her satır, her sütunu hafızana yaz, ama sorular senenin başından çıksın, sen de onları hiç bilmiyo ol, sorular da bir o kadar kazık gibi olsun, hiç atama filan, fikir de yürüteme, çünkü sorular direkt bilgi içerikli olsun, aha öyle mal gibi kal kağıdın karşısında, istemediğin kadar vaktin olsun ama beyninde adeta bomboş bir levha oluşsun... risk budur yazıp çıkıcaktım allahıma!

geleceğimle oynadın, kansız bilim tarihçi!

durup dururken eski sevgili özlemek















nerden çıktı, nasıl oldu anlamadım...
kafam az karışık gibi bir de bu çıktı.
üstelik son zamanların en eğlenceli gecelerinden biri sonrası.
içinde savrulduğum gelgitler bir yana,
ne istediğimi, ne yaptığımı bilmezken,
şimdi bi de gecenin bi vakti o'nu özledim.
hem de böyle resmen içimden onu kovaladığımı farkederek...
o kadar itmişim, o kadar hakkında bi şey düşünmeyi reddetmişim ki,
gecenin bi yarısı tüm eksik vedası kabus gibi çöktü üstüme.
kapıyı yüzüne kapatıp, "böylesi daha sağlıklı" deyişim bile bi fena geldi.
fenalık mı ettim yoksa cidden?
yoksa tuzbuz'laşıyo muyum gittikçe... (k)
bir omzumda maskara, bir omzumda tuzbuz,
gecenin bi yarısı günahımla sevabımı tartar,
melekle şeytanın kulaklarımı üfleyen sesleriyle derbeder oldum.
az susun da sınavıma çalışıyim...

off çok özledim...

28 Ocak 2010 Perşembe

mısrak yedim, düşüyorum.




















kendim kaşındım. nerden çıktı bilmiyorum. aslında cezaevindeki bir arkadaşa mektup yazıyordum, hava zaten baştan bulutlu yani. ha bir de kitap gönderiliyormuş sadece, ben de kitap şeçiyordum. Elim gitti, gitmez olaydı. Sayfaları tuzlu sudan dalga dalga...Bu adam bende fena etkiler yapıyor. Kaç sene geçmiş lise biteli, hala elim ayağım titriyor.

Şu mısralara geldim ki o sırada "Ghost Ship in a Storm" çalıyordu sanki.. sıcak suyla dolu bir küvette elindeki jiletten yansıyan ışığa bakarken şohben zehirlenmesi geçiren bir perişanım...

"Binlerce, ama binlerce yıldır yaşıyorum
Bunu göklerden anlıyorum, kendimden anlıyorum biraz
İnsan, insan, insandan; ne iyi ne de kötü
Kolumu sallıyorum yürürken, kötüysem yüzümü buruşturuyorum
Çok eski bir yerimdeyim, çürüyen bir yerimden geliyorum
Öldüklerimi sayıyorum, yeniden doğduklarımı
Anlıyorum, ama yepyeni anlıyorum bıktığımı
Evlerde, köşebaşlarında değişmek diyorlar buna
Değişmek
Biri mi öldü, biri mi sevindi, değişmek koyuyorlar adını
Bana kızıyorlar sonra, ansızın bana
Kimi ellerini sürüyor, kimi gözlerini kapıyor yaşadıklarıma
Oysa ben düz insan, bazı insan, karanlık insan
Ve geçilmiyor ki benim
Duvarlar, evler, sokaklar gibi yapılmışlığımdan.

Bilmezler, kızmıyorum, bunu onlardan anlıyorum biraz
Erimek, bir olmak ve unutulmak içindeki onlardan
Ya da bir başkaca şey: ben kendimi ayırıyorum
O yapayalnız olmaktaki kendimi
Böyleyken akıp gidiyorum bir nehir gerçeği gibi
Sanki ben upuzun bir hikaye
En okunmadık yerlerimle
Yok artık sıkılıyorum."

E.C

27 Ocak 2010 Çarşamba

no more baby face - yaşasın yeni hollywood


sevgili "yok" ve sevgili "tuzbuz"..didişmeye gerek yok.o büyülü beyaz perde hepinize yetecek kadar acı içeriyor..size düşen metanetli olup elinizdekilerle yetinmeyi bilmek..haydi öpüşüp barışın.


The Prodigies
















This one goes for maskara...

Önemli Olan Sevmek














No kelime, no hacet.

30 going on 40
























Maskara bak kazaklarımız aynı. Sence on yıl sonra ben de böyle olur muyum ?!

Blue Valentine

















Ryan bir aşamadın şu sarışınları ! Ben burdayım, burda ! Film: Blue Valentine Oyuncular: Ryan Gosling, Michelle Williams. Mendilleri hazırlayın !

Burada perişan yok...
























Yargıç bak yaşıtların neler yapıyor ! Bırak artık kar oynamayı...

güzele güzel demek gerek

sabahlarınızı kabusa çeviririm

louis vuitton sonbahar/kış 2010-2011
ve gençler bu sadece prova








bizde böööle bakarız! DETAYLI HALİ BURADA



neyse very much thanks to : JAK & JIL BLOG

90'lar video güzelleri


chris issak - " wicked game" - Helena Christensen (1991)


george michael - "freedom! 90" - naomi,cindy,linda,tatjana,christy (1990)




ge0rge michael - "too funky" - rossy de palma (1992)


aerosmith - "crying" - alicia silverstone (1993)



aeromsith- "crazy" - alicia silverstone,liv tyler (1993)


tom petty and the heartbreakers - "mary jane's last dance - kim basinger (1993)


bon jovi - "always" - carla gugino (1994)


zz top - "breakaway" - fairuza balk (1994)

the rolling stones - "anybody seen my baby" - angelina jolie (1997)
geçen cuma gerçekleşen nostalji gecesinin etkisinden halen çıkamamış olan bendeniz,youtube da 90lar videolarına dalıp çıkarken,yargıcın bu güzide blogu garip adamlarla doldurmasına nazire olaraktan 90l'lar video güzelleri ile bir nebzede olsa dengeyi koruma çabasına girmeye karar verdim..buyrunuz içiniz açılsın..
aah ah ne yıllardı..o dönemde bebek yüzlü asi grunge oğlanlar videolarında kendi başlarına tepinedursunlar,eski topraklar dönemin yeni parlayan yada ışığı kaybolmayan güzelleri ile benim gibi kanı kaynayan ergenleri yerden yere vurdular..kumsalda dalgaların arasında chris isaak'in omzunda siyah ojelerini kemiren helena'yı,metruk bi evde dönemin en ünlü top modellerini yerlerde süründüren george michael'ı (ki bu video kendisinin rızası olmadan kavgalı olduğu müzik şirketi tarafından çekilmiştir),morgtan çalınan bir cesedi bile oynarken iç gıcıklayabilen kim besinger'ı,striptiz klübünden kaçarak ana caddede iç çamaşırı ile koşarken 3 numara saçın bir kadına ne kadar yakıştığını yüzümüze çarpan angelina jolie'yi defalarca izleyerek az ilham almadım çizimlerimde..heleki 93 yılında televizyona bomba gibi düşen aerosmith'in "crying" videosundaki alicia silverstone,bon jovi ile aerosmith'in video savaşları başlatmasına neden olmuştu.bon jovi'nin "amazing" videosundaki amazing carla gugino restine karşılık steven tyler,"crazy" videosunda alicia'nın yanına kendi öz be öz kızı liv tyler'ı daracık deri bir pantolonla,arabasına benzin pompalarken,poposunu kameraya sallatacak kadar gözü dönmüş ve nitekim savaşında galibi olmuştu.
ister "yaşlı" deyin ister "demode" ben o yılların herbiri adeta küçük birer hollywood filmi olan videolarını özledim..









26 Ocak 2010 Salı

her film bir gün "türk" olacaktır - kırık kucaklaşmalar


spoiler vermicem söz.


"oooov tam türk filmi" diye dalga geçtiğimiz filmler vardır ya ama bir şekilde öyle değillerdir, türklük malum ince bir çizgi...


* neyse los abrazos rotos bildiğin türk filmi. bi kere iki replikten biri "sana bir şey itiraf etmem lazım" - aman allahım yaklaşık 76 kere aynı kadın herkese bişi itiraf etti. yuh dedim. telefonda, barda, arabada, kahvaltıda, evde 5 arabada 15 itiraflar etti (evet sırf bu cümle için kastırdım)
* bir de uzun aradan sonra, kafayı vurup kör olan adam konseptine yine bu filmde rastlıyoruz- spoiler olmasın diye burda küçük bi yalan attım. ama adam kör zaten, filmin başından beri. korkmayın.
* zalim peder de var... - yalnız o zalimlik biraz meçhul bana iyi adammış gibi geldi, hikayeyi bi de onun ağzından dinlemek lazım.
* gay bi oğlan var o türk filminde bu olmaz ama biraaz yarım akıllı, hah bu olur.
* o çılgın sevişme sahnesi de olmasa, bas türkçe dublajı akşam show tv de yayınla.

ben yaşlarımı tutamadım walla - yalan walla bu filmde ağlamadım. yemek yerken ağlamıyorum. filmi ikiye böldüm bi öğle yemeği bi de akşam yemeği esnasında izledim. yeni taktiğim

asıl mevzuya gelirsek, diego bildiğin taş, ray x i de beğendim. zalim ernesto da yaşının insanı, cildi kaymak gibi.... penelope cruz da herzaman ki enfesliğinde, memeler fora. itirafçı kadını pek tutmadım. Lluís Homar bill murray'in yakışıklı olanı. beğendim.

gençler ben bu filmden bunları anladım. evet, kar başladığından beri kendimi filmlere verdim, neler neler izledim hepsini bildirmeye devam edicem. gecelerin sargıcısına rakibim.

mahrumiyet, mahsuriyet, mağduriyet

öz arkadaşlarım tarafından davet edilmediğim kardan adam event'inin neşe dolu fotoğraflarını görünce resmen gözlerim doldu... yedin beni "uzakta oturmak"! iki gündür ev hapsinde, pencereden izliyorum herkesi. koşup oynayanlar, kardan adam, kartopu savaşı yapanlar... "where the wild things are"ın giriş sahnesine döndüm. öylesi yalnız, öylesi kimsesiz, öylesi perişanım... "yok" mu bir dost, sıcak, insan eli? daha ne kadar buzluktan çıkardıklarımla evde kendi kendime eğleşebilirim!.. annemgile kapının önünden kürdüğüm karları top edip atarak daha kaç çift terlik yiyebilirim! soruyorum...



25 Ocak 2010 Pazartesi

gelse de izlesek

bu ikisi dışında oynayanlara bakın: jon hamm, mary-louisse parker, jeff daniels, david strathairn, treat williams, bob balaban... oha!

hey treadaway, take my breath away !



kamyonum olmasa da kıroyum
treadaway ikizlerinden harry.
maşşşallah ikisi de 2009 da güzel filmlerde rol alıyorlar

1- dogging: a love story
2- fish tank

günün perişanı


Kardan Karabasan






























caddebostan sahilde perişan bir kardan surat...yaparken bizi de perişan etti vallahi..
tam yaptık bitti hadi donmadan evlere derken, köpeğin teki gelip üstüne işedi..

life is hard, even when you are made of snow..

I Am Love
























"Aşk sensin" demişti bir arkadaşım. Ben pozitif enerji ve reiki ile barışamadım sonraları. Yani zihnim epey zedelenmiş bu yaşa gelene kadar, artık çok geç olmuş. Yine de yüreğimi bir ben bilirim, bir de perişanlarım. Bugün yine bir rüzgarlıyım. Hayırlara vesile olsun.

24 Ocak 2010 Pazar

ne biçim türklü diziler

az önce melekler korusun'da
tiyatro hocasının eski sevgilisinden hastanede çocuğu oldu - sanki başka yerde olmuyomuş da ne biçim cümle kurduysam-
aynı hastanede doğan çocuk sarılık oldu, yine aynı hastanede yeni sevgilisi de çocuk düşürdü.
ne biçim dizi çekiyosunuz yaau

23 Ocak 2010 Cumartesi

kim verdi lan bu filmi bana



ekleme: bu film berbat, zaten postere de forbidden. aman değiştirmekle uğraşamıcam.

bu filmi ben hür irademle indirmemişim,
ağlatılıyorum
a serious man'in üzerine de hiç olmadı
zaten
neyse "adam" şahane bir insanken, filmin başrolündeki kız sucks. umarım tekrar yeni bir filmde oynamaz.
keşke bir takım oylamalar olsa da bazı san'atçıları eleyebilsek bu camidan
bu kadından ne köy ölür ne de kasaba.

filmin çekimi de bi garip, ya da benim gözler buğulandı ağlamaktan, renkler posteri kadar soluk (görüntü yönetmenliğinden anlamayan izleyici eleştirisi), ya da bende katarakt başladı a dostlar.

ilk öpücük
















yanağını yakalayım derken dudağı ortalamışım.
sarhoş kafa, bilemedim. öpende anladım.
içim bi hoş oldu.

sucuk otunun altında



hani o kangal kangal kokan sucukların serili olduğu mekana gittik ya
çıkışta
kangallardan birinin altında taciz edildim
ben kendimi magandalardan sakınırken, meğer sinsi sapık içimizdeymiş.
ailesine haber saldım
bundan böyle zincirlenmeek sureti ile arkadaki odada kapalı tutulacak.
diğer mahalleli kızlara da dirlik vermemiş bu paşa oğlan.
ailesine başlık paramı da haber ettim, 10 davardan başlayan fiyatlara bu işi çözebiliriz...

Kurtların Sapır Sapır Döküldüğü Gece

















bazı eğlenceler üstümüzdeki perişanlık havasını böyle silkeliyor, bir gece de olsa derdi tasayı unutturuyor be canlar. Bir disko topu ve az kırmızı ışık nelere kadir, işte dün orda olanlar çok iyi biliyor.. zıpkın gibi uyandım, ne dans hareketlerimden utandım ne sarhoşluğumdan.
böyle akşamlardan kalınamıyor bile galiba.

tuzbuz ve maskara, elinize, şarkı dağarcığınıza sağlık..
2010'a tekrar soktunuz bizi sanki, bu sefer ki tam oldu, güzel oldu.
ps: gene isteriz, doymak bilmeyiz!

jübile

dün geceyi doruk sayıp, bu hayatı bırakmaya karar verdim. (o diğer sözü geçen gece dışında) tüm gecelere kapalıyım bundan sonra.
harika bir geceydi resmen!!
ama artık evimin kızıyım, atkı bere, bilimum pike çarşaf işleri için bana gelebilirsiniz.

çünkü sonrasında ki yatamayış, kalkamayış, mayışamayış, kayış gibi kafa, vsvsvsvs


posteri en karanlık hissettiği anda ona geri vericem. içime dert oldu.


yine karışık duygular içinde ve geçmeyen bir hüzünle yatağıma gidiyorum.

22 Ocak 2010 Cuma

fikri hür vicdanı hür bağrı yanık

tam az önce,
babama dertlerimi sıradan yanmaya başladığım an "haaaydi kendine iyi bak" cümlesi ile karşılaşıp geçiştirildiğimde,
anladım ki;
.

ben kızım olursa (ki muhtemelen o da olmayacak) onu hür yetiştirmicem. 3-4 yıl önce bi rakı masasında şu sıra bu kıtalarda yaşamayan bi arkadaşımın, kızı olursa onu yerin 5 kat altına gömeceğini (öldürmek amaçlı değil toplumdan korumak amaçlı) söylediğinde yaptığım itirazları da aaaynen geri alıyorum.
sokağa salmayın gençler kızlarınızı. otursunlar dizlerinizin dibinde. bu erkek egemen hayatta kazanabilecekleri hiçbirşey yok.
şimdi sıradan yanacağım 31 (sayıyla otuzbir) derdim var. onları da buraya yanacam...


ama başka postlara kalsın.

geri kalmışım




e ben dragontte i yeni keşfettim
enfes bir "micheal van she" remixleri bulunmakta.
nah burda linki

günün perişanı











touch has a memory

















"i love you, mr. keats..."


















"he has gone to london with no coat..."


















"fanny wants a knife to kill herself..."
















(to a yellow leaf)

"don't come back... there's no autumn around here..."



















''Bright star,
Would I were steadfast as thou art
Not in I one splendor hung a loft the night
And watching, with eternal lids apart
Like nature's patient, sleepless Eremite
The moving waters at their priest like task
Of pure ablution round earth's human shores
Or gazing on the new soft fallen masque
Of snow upon the mountains and the moors
No, yet still steadfast, still unchangeable
PiIIow'd upon my fair Love’s ripening breast
To feel for ever its soft swell and fall
Awake for ever in a sweet unrest
Still, still to hear her tender-taken breath
And so Live ever, or else swoon to death''