18 Ocak 2010 Pazartesi

Gloomy Monday














Kendi kendime tekrarlıyorum: ondan bir şey beklemeyi bıraktığın noktada hem kendini hem de onu özgür bırakmış olacaksın. Ama bu gelgitler düğümlüyor beni her geçen gün. Yaralarım üstün körü sarılmış bir halde başladığım noktaya geri dönüyorum. Bugün boğazım perişan. İçtiğim sigaralar ne boğazıma yarıyor ne mideme. Bu da yetmezmiş gibi düğüm düğüm. Sen ölmüşçesine ağladım. Hala neyi çözemedi bu boğazım ?!

Yatağımın yanındaki duvar o kadar soğuk üflüyor ki geceleri, delirme pahasına istiyorum ara ara karabasan gibi beliren bedenini yanıbaşımda. Önceleri ter içinde uyanıp kulağımdaki fısıldaşmalarımızın karanlığın içinde yitip gitmesini izliyordum. Sonra bedeninin ağırlığını yanımda hissetmeye başladım bazı geceler. Sabahın ilk ışıklarına daha varken telefona sarılıyordum, belki diye...Şimdi sadece soğuk duvar var. Çocukluğumun soğuk gecelerini yüzüme üfleyen.

Herkes bu halkanın bir çengeli ona şüphem yok. Kimisi güçlü, kimisi zayıf, kimisi vurdumduymaz...Bunu da kendi kendime tekrarlıyorum. Yine de her hikaye farklı. Benim hikayemin yarım kalmışlığı, kullanılmışlığı beni bu denli düğümleyen. Tek başıma tamamlayamam bu hikayeyi. Senden beklemeyi bırakabilirim, evet. Deneyebilirim en azından. Başaramazsam tek avuntum senden istediğim söz olur. Hani şu her şeyin bittiği an, seni son gördüğüm an, gözlerim nemli kulağına fısıldadığım, hikayeye son noktayı koyacak olan söz.

Hiç yorum yok: